İNTRAPLEURAL HİPERTERMİK KEMOTERAPİ

Plevra yayılımı olan akciğer kanserlerinde ve malign plevral mezotelyomalarda (MPM) intraplevral hipertermik kemoterapi perfüzyonu uygulamaları yapılmaktadır.

Tümor dokusuyla normal dokular arasındaki damar yapıları arasında ciddi farklılık gözlenir. Vücudumuzdaki normal dokuların damar sistemleri oldukça düzenli ve dengeli bir yapı sergilerken, buna karşılık tümöral dokularda oldukça kaotik ve düzensizdir. Bu nedenle tümoral dokularda bazı bölgelerde kanlanma çok iyiyken bazı bölgelerde çok zayıftır. Kanlanmanın zayıf olduğu bölgelerde hipoksi ve asidoz ortaya çıkar, pH düşer. Bu şartlar tümör dokusunu normal dokulara göre daha hassas kılar, çünkü artan sıcaklık dokudan olması gerektiği kadar hızlı uzaklaştırılamaz.

Tümör hücrelerinin ölümleri ağırlıklı olarak protein denatürasyonu nedeniyle gerçekleşir. Bu durum 40.0 C° ’ın üzerindeki sıcaklıklarda gözlenebilmektedir. Burada özellikle hücre iskeleti ve zarında hızlı bir yaşlanma gerçekleşir. Aynı şekilde DNA replikasyonunun önemli aşamalarıda bozulur.

Kemoterapinin Hipertermi ile Kombinasyonu

Birçok çalışmada hipertermi ile kemoterapinin beraber etki gözlenmiş. Bu sinerji aşağıdaki mekanizmalara dayanmaktadır:
Hipertermik şartlarda toksisitenin artması
Hipertermi nedeniyle ilaçlara karşı olan direnç mekanizmalarının inhibisyonu sağlanır. Böylece tümörde hücresel permeabilite ve kemoterapotik ajanın hücre içine girişi artmaktadır.
Sitostatik ajanların hücrelere alımının artması
DNA hasarının artışı
Lokal kanlanmanın artışına bağlı sitostatiklerin rezorpsiyonunun artışı
Milimetrik tümörler difüzyonla beslendiği için direk olarak plevral kavite içine verilen kemoterapotik maddeden daha çok faydalanabilirler.
Hiperterminin tümör hücrelerinin ilk 24 saatte apoptozisini artırdıkları düşünülmektedir.

about

Kavite içi uygulama sayesinde kemoterapi maddesi, intravenöz (IV) uygulamanın toksik sistemik etkilerini en alt düzeye indiren diffüzyonla doğrudan tümör hücrelerine girer. Kemoterapötik maddenin nüfuz derinliği kavite yüzeyinin birkaç mm derinliğiyle sınırlıdır. Dolayısıyla, bu tedavi modelinden maksimum fayda sağlanacaksa tümör hücrelerinin mikroskobik düzeye indirilmesi oldukça önemlidir. Kavite içi kemoterapi lavajının ideal zamanlaması, tümör rezeksiyonundan hemen sonradır. Böylece, adezyonlar veya fibrinöz eksüdalar gelişmeden önce ve kalan tümörün hacmi kemoterapötik maddenin nüfuz edebileceği kadar küçükken, rezidüel kanser hücreleri kemoterapiye azami düzeyde maruz kalırlar.

Lokal uygulama ile elde edilen ilaç konsantrasyonu, IV uygulamayla elde edilen düzeye göre 50 kata kadar daha yüksek olabilmektedir. Isı hücre geçirgenliğini artırır, hücre metabolizmasını değiştirir ve ilaçların membrandan taşınmasını artırır. Hipertermi ve kemoterapötik ajanın beraber etkinliği bir çok çalışmada kanıtlanmıştır.

Uygulanan yöntemde cerrahi rezeksiyon ile tümör hücrelerinin makroskopik düzeyde azaltılması sağlanır ve kavite içine uygun kemoterapötik ajan verilecek rezidüel tümör hacmini 1 cm3 veya altına indirir.